Şeyh
Ali Semerkandî hazretlerini ziyaret
Ankara’dan
İstanbul’a karayoluyla gidenler bilirler. Otoyoldan İstanbul istikametinde 90
km. gidince Çamlıdere otoyol kavşağına varılır. Sağda, 10-12 km. içeride
koruluklar arasından döne kıvrıla Çamlıdere İlçesine varılır.
Kızılcahamam
yolundan’da gidilebilir. Vakit müsait oldukça o şirin kasabayı ve Ali
Semerkandî hazretlerinin kabristan içindeki bakımlı, ziyaretçisi bol türbesini
ziyaretle fatihalar okur, bereketlenmek isteriz.
Ali
Semerkandî hazretleri Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde yaşamış büyük velîlerden.
İran/İsfehan doğumlu olup, soyu hazret-i Ömer(radıyallahü anh) efendimize
dayanıyor. Çocukluk çağlarında Kur'ân-ı kerîmi ezberleyip farklı kırâatlere
göre okumasını öğrenirler. Gençlik yaşlarında; tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf
ilimlerinde yetişip, yüksek derecelere kavuşurlar.
Ali
Semerkandî (rahmetullahi teâlâ aleyh) tahsîlini tamamladıktan sonra, Mekke-i
mükerremeye giderler ve orada yıllarca imâmlık yaparlar. İnsanlara Ehl-i sünnet
îtikâdını öğretir, ibâdetlerini sünnet-i şerîfe uygun yapmalarını anlatırlar.
Aldıkları mânevî bir işâret ile Medîne-i münevvereye gelirler. Resûlullah(sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem) efendimizin mübârek türbelerinde yedi sene kadar
türbedârlık hizmetinde bulunurlar.
Hazret-i
Fâtımâ (radıyallahü anhâ) vâlidemizi rüyâlarında görürler. Ona "Yâ Ali!
Resûlullah'ın huzûruna git. Seni mânevî evlatlığa kabûl buyuracak!"
demesi ile uyanıp hemen Resûlullah'ın mübârek kabrinin karşısında edeble otururlar.
Murâkabe hâlinde iken, Resûlullah efendimizin; "Yâ Ali! Seni mânevî
evlâdım olarak kabûl ettim. Kıyâmete kadar bu mûcizem bâkî kalsın. Yâ Ali! Öyle bir beldeye
git ki, fakirlikleri sebebiyle beni ziyâret edemeyen ümmetim, seni ziyâret
etsinler. Sana
yapılan ziyâreti bana yapılmış gibi kabûl ederim" mübârek sözlerini işitirler. Bu sözleri,
büyük bir zevk ile dinleyen Ali Semerkandî hazretleri, sevincinden ağlar ve
cenâb-ı Hakk'ın verdiği bu nîmetten dolayı şükür secdesi yaparlar.
Hindi-Çin,
Şam, Kudüs, Irak, Semerkand’ı dolaşıp gittiği her yerde İslâmiyeti anlatırlar.
Sonra o vakitler Diyâr-ı Rûm olarak bilinen Anadolu’ya hicret ederler. Lârende’ye
gelip Karaman Beyi dâhil, devlet erkânına dersler verirler. Konya, Alanya,
Eskipazar gittiği diğer yerler arasındadır. Osmanlı payitahtı Bursa’da sultanla,
vezirlerle, âlimler ve halkla görüşürler. Kendilerine çok rağbet edilmesine, imkânlar
açılmasına rağmen dünya makam ve menfaatlerine hiç yönelmezler. Nihayet Ankara
Çamlıdere beldesine bir derviş kıyâfetinde gelen Ali Semerkandî, yöre halkının
çok fakir olduğunu görünce, işâret buyurulan yerin burası olduğunu mânevî keşf
ile anlarlar ve ömürlerinin sonuna kadar kalmak üzere yerleşirler. Ora insanlarına
iltifat ederler, gönül gönüle yaşamak isterler. Çamlıdere’nin pâk neslini
manevî evlâd edinirler. Onları irşâd etmek, Allahü teâlânın emirlerini
bildirmek, yasaklarından sakındırmak için yıllarca çalışırlar. Herkese herkesin
kıyafeti ile yaklaşırlar; Çobanlara İslâmiyeti anlatabilmek için çoban
gözükürler, halka anlatabilmek için ekin tarlasında, dağda ovada, köyde
gözükürler. Böylece pekçok talebeler yetiştirirler.
Her
büyük âlim ve velinin başına geldiği üzere; kendisine haset eden, kin besleyen
veya anlamayıp kötü zan içinde bulunanlar eksik olmamıştır. İlim sahipleri,
kalb gözü açık olanlar kıymetini anlamış, hürmet göstermiş, istifade
etmişlerdir.
Şeyh
Ali Semerkandî hazretlerinin sağken çok kerametleri görülmüştür. (Ekinlerin
içinde dolaşan sığırların, ekinleri yemeyip, yabancı otları yemesi, Akarken
duran suyun hikâyesi, Çamlıdere Sığırcık Suyu’nun bereketi, Bursa’da Sultanın Has
Bahçesinin haşereden kurtulması vb.) Vefatından sonra da türbesinde görülen
harikaların, toprağında müşahade edilen hallerin ve tesbit edilen şifaların
canlı şahitleri bulunmaktadır[1].
Türbesinde
nur içinde yatan büyük velîyi saygı ile anar, pâk ruhu için Allah-ü teâlâdan
rahmet niyazı ile Mahşerde bizlere de şefaatçi olmalarını dileriz.
[1] Şeyh Ali Semerkandî (kuddise sirruh) hayatı ve Menkıbeleri. Hüseyin Âşık. İlim yayınları, 1980, İstanbul. 223 s. ve Evliyalar
Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi yayınları,
c.3, s157- 163, İstanbul, 1992.