SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM, 16 Nisan 1991


Süleymaniye Camiini birçok defa gezdim, hayranlıkla seyrettim. Ceddim ile iftihar ettim. Şiirini okudum, dinledim, okuyorum da. Ama ilk defa bir bayram sabahı geçireceğim. Bacanağım Ali Bey ve sevgili Akif’le beraberiz. Şafak sökümünden önce loşlukta heyecanlı adımlarla ilerleyen, her cepheden kapılara akın eden genç, ihtiyar binlerce mü’mini gördüm.
Sabah Namazı, Va’z, Bayram namazı, hutbe ve duadan sonra, cemaatin sıraya girip topluca bayramlaşması ayrı bir güzellikti. Çıkışta sanki rüyadan uyanır gibiydik. Ortalık aydınlanmıştı. Eserin ihtişamı, ahengi, inceliği, tekniği, ruhaniyeti ayrı ayrı, inceden inceye düşünülmeye değer.
Bu mabed 440 yıldır ayakta. Tekrar yapılabilir mi diye düşünüyorum. Cevabını şöyle buldum: Yapılabilir. Ama o şartlar ve o imkânlar olursa; Bir Muhteşem Kanûnî Sultan Süleyman olmalı, bir Mimar Sinan, neccarlar olmalı ve taşçılarla işçiler olmalı…
Gusül abdesti icap ettiği halde alamayan işçinin, sırtına vurduğu taşı merdivende bir yukarı bir aşağı taşıyıp da, geri bırakmakla duvara koymak arasında saatler süren vicdan muhasebesini yapabilecek idrakli işçiler olmalı. Bütün bunları aynı zamanda bir arada var kılacak Osmanlı’nın maneviyat iklimi olmalı. O iklim olmadan bu meyveler yetişmez. Bu temel atılamaz, sütunlar dikilemez, bu kubbe çatılamaz.
Yahya Kemal ne güzel söylemiş:
“Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum,
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi,
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim”.
Süleymaniye Külliyesi tamamlandığında nasıl bir manzara meydana geleceği, şehrin diğer taraflarından nasıl görüneceği Mimar Sinan ve yardımcıları tarafından bin titizlikle kâğıda işlenir. Kanûnî Süleyman’ın hazır bulunduğu temel atma töreninde Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi(Rahmetullahi teâlâ aleyh) ilk taşı mihrap duvarının yükseleceği yere yerleştirir. Yedi yıl sonra 1557 tarihinde bir cuma günü külliyenin açılışı yapılır. O ânı Mimar Sinan şöyle anlatır: “Anahtarını padişahın dest-i mübâreklerine verdim ve dua eyleyip el kavuşturup durdum. Padişah da odabaşına teveccüh ederek, ‘Cami açmaya kim elyaktır?’ dediklerinde o da; ‘Padişahım, ağa bendeniz bir pîr-i azîzdir, bu babda elyak ol emektar kulunuzdur’ deyince padişah, ‘Bu bina eylediğin beytullahı yine sen açmak evlâdır’ deyü dua ve senâ edip miftahı cânü dilden verince ‘yâ fettâh’ deyip açtım.[1]
Cami avlusunun dört köşesinde ikisi üç şerefeli, ikisi de iki şerefeli dört minare var. Bunların her biri bir anlam taşıyor: Dört minare, Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah oluşunu; minarelerdeki on şerefe ise, Osmanlı tarihinin onuncu padişahı oluşunu ifade ediyor. Külliyede altı tane medrese bulunuyor. Fetva yokuşu ile Mîmâr Sinân caddesinin kesiştiği köşede bu ve daha nice şaheserin mimarı Sinan’ın(rahmetullahi aleyh) mütevazı türbesi görünüyor. Külliye haziresinde ise dönemin ileri gelenlerinin kabirleri var.
Kânûnî Sultan Süleyman Türbesi’ni ziyaret ve Fatiha okuduktan sonra, kıble duvarına bitişik, demir parmaklıklarla çevrili diğer kabre yöneldik. Bu kabir 1893 ‘te vefat eden büyük âlim ve velî Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî (Rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine ait. Fatiha okuyup, mübarek ruhlarına hediye ettik. Mezar taşlarındaki kitabede yolları ve makamları ifade ediliyor:
Nazar kıl çeşm-i ibretle, makâm-ı ilticâdır bu!
Erenler dergâhı, bâb-ı füyûzât-ı Hüdâ’dır bu!
Ziyâüddîn-i Ahmed, mevlidi anın Gümüşhâne,
Şehîr-i şark u garbın, mürşid-i râh-ı Hudâdır bu!
Muhakkak ehl-i Hak ölmez, ebed haydır bil ey zâir!
Sarây-ı kalbini pâk eyle, bâb-ı evliyâdır bu!
Şu’a-ı dürr-i vahdet, menba’-ı ilm-i ledünnîdir.
Mükemmel vâris-i şer’-ı Mahmmed Mustafâ’dır bu.
Hilâfet müddetinden, “İrcii” vaktine dek Hakk’a,
Tarîk-i Hâlidî’yi neşreden, Hakk-reh-nümâdır bu.
Cilâ-yı ruhdur zikri, mürîdana gıdâdır bu!
Anlatmakla bitmez.
“Bir mehâbetli sabah oldu Süleymaniye’de”.
Kuşluk vakti Erenköy’deki evimize döndük…


[1] http://www.istanbulmuftulugu.gov.tr/tarihi-camilerimiz/1156-suleymaniye-camii.html