SİNOP, HAZİRAN 1995


Çalıştığım işyerinde aşırı derecede yoruldum. Yüzümde tam 29 tane sıkıntı sivilcesi saydım. Bu böyle devam etmez, edemez. Üç hafta izin aldım. Arabayı da alıp, ailece vapurla Sinop’a gittik. Karadeniz Bölgesini gezip görme fırsatımız olmamıştı. Sinop’ta Diyojen Hotel’de kaldık. Küçük, sakin, tarihî bir Anadolu şehri, sevdim. Dinlendik, denize girdik. Hâlid’in bizimle olması çok işimize yaradı. Bizi götürdü getirdi, çevreyi gezdik. On gün kaldık ve beneklerim geçti. Yerli halktan bilenlere sorduk, birkaç Hakk dostunun kabrini tarif ettiler, ziyaret ettik:
Mahmûd Kefevî(Rahmetullahi teâlâ aleyh): Osmanlı âlim ve velîlerinden. 1581(h.989) senesinde Sinop’ta vefat etmişler. Kabirleri kendi adlarıyla anılan camiin avlusunda bulunuyor. Kırım Yarımadasında Kefe’de oturan babaları Hacı Süleyman Efendi’nin gördüğü rüyâ yıllar sonra gerçekleşir. Mahmûd Kefevî babasının rüyasında gördüğü üzere, Kefe şehrinin tam karşısında bulunan Sinop’a yerleşir. Orada kadılık yapar. Sonra kadılıktan ayrılıp ilmî araştırmalarda bulunur, kıymetli eserler telif eder. Babasının vaktiyle rüyasında görüp sancak diktiği arsayı sahibinden satın alır. Orada bir cami ve çevresine de odalar yaptırır. O camide insanlara va’z ve nasihat eder, islâmiyetin emir ve yasaklarını anlatır.
Mahmûd Kefevî hazretleri çözmekte zorlandığı şer’î meseleleri çok defa sevgili peygamberimizi(sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem)rüyasında görüp müşküllerini arz eder, aldığı cevaba göre hareket ederlermiş.
63 yaşında vefat etmişler. Rahmetullahi aleyh.
Şehid ve mücâhid Seyyid Bilâl(rahmetullahi aleyh).
Adaleti ve yönetim dirayeti ile II. Ömer diye de anılan Emevî Halifesi Ömer bin Abdülazîz (radıyallahü teâlâ anh) zamanında yaşamış ve 700’lü yıllarda Kostantiniyye’yi fethetmek üzere yola çıkanlardan.
Horasan’dan cesur Türk savaşçıları toplar, Karadeniz’den kestirme yolla orduya katılmak ister. Ancak deniz yolculuğunda fırtınaya tutulurlar. Sığındıkları yer Sinop’tur. Sinop tekfuru ile konuşup, dinlenmek ve işlerini düzene koyup gidene kadar, belli bir vergi ödemek karşılığında anlaşırlar. Ama tekfur sözünde durmaz, askerleriyle bir gece karanlığında ansızın saldırır. Kalleşliği tahmin etmeyen mücahidler savaşır ve şehid olurlar. Tekfurun kılıcıyla başı gövdesinden ayrılan Seyyid Bilâl, mübarek başlarını koltuğunun altına kıstırıp, tekfura yönelir. Gördüklerine inanamayan ve çok korkan tekfur kaçmaya başlar. Seyyid Bilâl ardından birkaç adım atar ve rûhunu teslim eder, düşer. Fevkalâdeliği gören tekfur, çatışmayı durdurur. Yaralıların yaralarının sarılmasını, şehitlerin Müslümanca defnedilmelerini emreder.
Aradan vakit geçse de gördükleri gözünden gitmeyen, rüyasından çıkmayan tekfur, adamlarını toplar, bu hadise hakkında yorumlarını dinler. “Allah’ın çok sevgili bir kulunu öldürdüğü ve kendisini affettirmesi gerektiği” kanaatine varıp, Seyyid Bilâl hazretlerinin mezarının bir çatı ile örtülmesini, kendisi öldüğü zaman ise O’nun kapı eşiğine gömülmesini vasiyet eder. “Belki o zaman afv olurum” der. Sinop’ta Cezayirli Ali Paşa Camiînin yanındaki türbesinde Şehid Seyyid Bilâl hazretlerini ziyarete gidenler, tekfurun mezarını çiğneyerek geçerler.
Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykûbat zamanında oraya bir cami ve türbe yapılır. Bugün de çevre illerden gelenler tarafından ziyaret edilmekte, mübârek rûhu vesile edilerek Cenâb-ı Hakk’tan afv ve mağfiret niyâz edilmektedir. Kaldığımız süre içinde ziyaretler edip, fatihalar okuduk.