Çalıştığım
işyerinde aşırı derecede yoruldum. Yüzümde tam 29 tane sıkıntı sivilcesi
saydım. Bu böyle devam etmez, edemez. Üç hafta izin aldım. Arabayı da alıp, ailece
vapurla Sinop’a gittik. Karadeniz Bölgesini gezip görme fırsatımız olmamıştı.
Sinop’ta Diyojen Hotel’de kaldık. Küçük, sakin, tarihî bir Anadolu şehri,
sevdim. Dinlendik, denize girdik. Hâlid’in bizimle olması çok işimize yaradı.
Bizi götürdü getirdi, çevreyi gezdik. On gün kaldık ve beneklerim geçti. Yerli
halktan bilenlere sorduk, birkaç Hakk dostunun kabrini tarif ettiler, ziyaret
ettik:
Mahmûd
Kefevî(Rahmetullahi
teâlâ aleyh): Osmanlı âlim ve velîlerinden. 1581(h.989) senesinde Sinop’ta
vefat etmişler. Kabirleri kendi adlarıyla anılan camiin avlusunda bulunuyor. Kırım
Yarımadasında Kefe’de oturan babaları Hacı Süleyman Efendi’nin gördüğü rüyâ
yıllar sonra gerçekleşir. Mahmûd Kefevî
babasının rüyasında gördüğü üzere, Kefe şehrinin tam karşısında bulunan Sinop’a
yerleşir. Orada kadılık yapar. Sonra kadılıktan ayrılıp ilmî araştırmalarda
bulunur, kıymetli eserler telif eder. Babasının vaktiyle rüyasında görüp sancak
diktiği arsayı sahibinden satın alır. Orada bir cami ve çevresine de odalar
yaptırır. O camide insanlara va’z ve nasihat eder, islâmiyetin emir ve
yasaklarını anlatır.
Mahmûd
Kefevî hazretleri çözmekte zorlandığı şer’î meseleleri çok defa sevgili
peygamberimizi(sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem)rüyasında görüp müşküllerini arz
eder, aldığı cevaba göre hareket ederlermiş.
63
yaşında vefat etmişler. Rahmetullahi aleyh.
Şehid
ve mücâhid Seyyid
Bilâl(rahmetullahi
aleyh).
Adaleti
ve yönetim dirayeti ile II. Ömer diye de anılan Emevî Halifesi Ömer bin Abdülazîz
(radıyallahü teâlâ anh) zamanında yaşamış ve 700’lü yıllarda Kostantiniyye’yi
fethetmek üzere yola çıkanlardan.
Horasan’dan
cesur Türk savaşçıları toplar, Karadeniz’den kestirme yolla orduya katılmak
ister. Ancak deniz yolculuğunda fırtınaya tutulurlar. Sığındıkları yer
Sinop’tur. Sinop tekfuru ile konuşup, dinlenmek ve işlerini düzene koyup gidene
kadar, belli bir vergi ödemek karşılığında anlaşırlar. Ama tekfur sözünde durmaz,
askerleriyle bir gece karanlığında ansızın saldırır. Kalleşliği tahmin etmeyen
mücahidler savaşır ve şehid olurlar. Tekfurun kılıcıyla başı gövdesinden
ayrılan Seyyid Bilâl, mübarek başlarını koltuğunun altına kıstırıp, tekfura
yönelir. Gördüklerine inanamayan ve çok korkan tekfur kaçmaya başlar. Seyyid
Bilâl ardından birkaç adım atar ve rûhunu teslim eder, düşer. Fevkalâdeliği
gören tekfur, çatışmayı durdurur. Yaralıların yaralarının sarılmasını,
şehitlerin Müslümanca defnedilmelerini emreder.
Aradan
vakit geçse de gördükleri gözünden gitmeyen, rüyasından çıkmayan tekfur, adamlarını
toplar, bu hadise hakkında yorumlarını dinler. “Allah’ın çok sevgili bir kulunu
öldürdüğü ve kendisini affettirmesi gerektiği” kanaatine varıp, Seyyid Bilâl
hazretlerinin mezarının bir çatı ile örtülmesini, kendisi öldüğü zaman ise
O’nun kapı eşiğine gömülmesini vasiyet eder. “Belki o zaman afv olurum” der. Sinop’ta
Cezayirli Ali Paşa Camiînin yanındaki türbesinde Şehid Seyyid Bilâl
hazretlerini ziyarete gidenler, tekfurun mezarını çiğneyerek geçerler.
Selçuklu
Sultanı Alâeddin Keykûbat zamanında oraya bir cami ve türbe yapılır. Bugün de
çevre illerden gelenler tarafından ziyaret edilmekte, mübârek rûhu vesile edilerek
Cenâb-ı Hakk’tan afv ve mağfiret niyâz edilmektedir. Kaldığımız süre içinde
ziyaretler edip, fatihalar okuduk.