Muhammed
Hâdimî hazretlerini ziyaret
Çocukluğumuzdan
beri adını duymamıza, Karaman’a yakın olmasına rağmen Hâdim’e gitmek ve Hâdimî
hazretlerini ziyâret etmek mümkün olmamıştı. Tâ ki İslâm Ahlâkı[1] kitabından kötü ahlâka ve tedavi
yollarına dair bilgileri okuyup, içimizde sevgi ve heves uyandı, O büyük âlimin
kabrini ziyaret nasiboldu.
Güneşli
bir gündü. Kayınbiraderim ve Sultanları alarak çıktık. Kuş uçuşu 70 km kadar
olan yol, inişli, çıkışlı, dönüşlü olunca 130 km’yi buluyor. Gidişte daha kısa
olsun diye toprak yolu seçtik. Ama bazen vadi tabanına inerek, bazen tepeye
tırmanarak ikibuçuk saatte varabildik. Pek az vasıtanın geçtiği o yolda tepede silahlı
bir jandarma ekibiyle karşılaştık. Bir astsubay çavuş tarafından kenara çekilip
yarım saatten fazla sorgulandık! Nedenini anlayabilmiş değiliz…
Hâdim;
Torosların kolları üzerinde, kısmen ormanlık alanlarla çevrili, küçük bir
kasaba. İklimi, sokakları, insan davranışları bildik. Yavaş çekim bir yayla
hayatı sürüyor… Şehre girerken yamaç üzerine kurulu kabristanı ve levhaları
gördük. Muhammed Hâdimî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Türbesi kemerli dört ayak
üzerinde taş kesme olarak örülmüş, etrafı açık. Kır çiçekleri çevreyi sarmış…
Mezar taşında şöyle yazıyor:
“Bütün dînî bilgileri kendisinde toplayan ve Tarikat-i Muhammediyye kitabını
şerheden, âriflerin kutbu, Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlere yardım eden Ebû
Sa’îd Muhammed Hâdimî’nin rûhuna Fâtiha.”
Önceden
hazırladıklarımızı, yolda okunanları ve kabir başında okunan fatihaları önce
Peygamber Efendimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem), temiz âlinin ve
herbiri yüksek eshâbının(rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn), tâbiîn, tebe-i
tâbiînin, mezhep imâmlarımızın, Muhammed Hâdimî hazretlerinin ve bütün İslam
âlim ve evliyasının (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn) rûhlarına hediye ettik.
Onları vesile ederek din ve dünya selâmetimiz, aile ferdlerimiz, milletimiz,
bütün müslümanlar için dua ettik. Allah-ü teâlâ’dan niyazda bulunduk.
Muhammed Hâdimî hazretleri,
fıkıh ve tasavvuf âlimlerimizin büyüklerinden. Künyesi Mevlânâ Ebû Sa’îd. Önce
babasından, sonra zamanın büyük âlimlerinden ilim tahsil etmişler. 1762
(h.1175) Hâdim’de vefât etmişler. Hâdimî hazretlerinin dedeleri Buhârâ’dan
buralara gelmişler.
Konya Karatay Medresesinde
beş yıl ilim öğrendikten sonra, hocasının tavsiyesi ile İstanbul’a giderler ve
zamanın meşhûr âlimlerinden ilim öğrenip icâzet alırlar. Yirmiyedi yaşında yüksek
tahsilini bitirip çokca kitapla Hâdim’e döner, babalarının boş bıraktığı Hâdim
Medresesi’nde ders vermeğe başlarlar. Sultan Üçüncü Ahmed Hân, sonra da Birinci
Mahmûd Hân tarafından İstanbul’a da’vet edilirler. Pâdişâh’ın da bulunduğu
Ayasofya Câmii’ndeki bir toplantıda, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrini yaparlar.
Herkesin takdirini kazanan Hâdimî hazretleri İstanbul’da vazife teklifini kabul
etmezler, Hâdim’e dönüp medresede talebe okutmayı tercih ederler. Pekçok âlimin
yetişmesine vesîle olurlar. İmâm-ı Birgivî hazretlerinin Tarîkat-ı Muhammediyye
isimli eserine yaptığı şerhi “Berîka” adıyla tanınıyor.
Hayatı, hizmeti ve
kerametleri kitaplarda uzunca anlatılmaktadır. Son hastalığında çocuklarını,
talebelerini ve dostlarını çağırıp helallaşır, vedâlaşırlar. Sonra, “Vefât
ettiğimde, daha önce vasıyet edip anlaştığım kimse gelene kadar beni soyup
gaslimi yapmayın” buyururlar. O gece sabaha karşı mübârek rûhunu teslim
ederler. Kuşluk vakti Trabzonlu Hacı Mehmed Efendi gelip, gasil, techiz ve
tekfin işlerini yapar. Babaları Mustafa Efendi’nin yanına defnedilirler.
Tahrip
edilmemiş bir tabiat, kır çiçekleri ve kuş sesleri arasında birkaç saatimizi
geçirdik. Yol üzerinde ardıçlı, meşeli bir yamaçta ağaç gölgesinde kilimler
serip oturduk. Vakit namazlarımızı kıldık. Jandarmalar yine ordaydı, ama durdurmadılar.
Dönüşümüzü Hâdim-Çumra bağlantısı özerinden yaptık, daha kolay oldu.
11-123. sayfalarda M. Hâdimî
hazretlerinin Berîka adlı eserinden
tercüme edilmiş 40 aded kötü ahlâk ve kurtulma yolu anlatılmaktadır.