HÂDİM, HAZİRAN 2002


Muhammed Hâdimî hazretlerini ziyaret
Çocukluğumuzdan beri adını duymamıza, Karaman’a yakın olmasına rağmen Hâdim’e gitmek ve Hâdimî hazretlerini ziyâret etmek mümkün olmamıştı. Tâ ki İslâm Ahlâkı[1] kitabından kötü ahlâka ve tedavi yollarına dair bilgileri okuyup, içimizde sevgi ve heves uyandı, O büyük âlimin kabrini ziyaret nasiboldu.
Güneşli bir gündü. Kayınbiraderim ve Sultanları alarak çıktık. Kuş uçuşu 70 km kadar olan yol, inişli, çıkışlı, dönüşlü olunca 130 km’yi buluyor. Gidişte daha kısa olsun diye toprak yolu seçtik. Ama bazen vadi tabanına inerek, bazen tepeye tırmanarak ikibuçuk saatte varabildik. Pek az vasıtanın geçtiği o yolda tepede silahlı bir jandarma ekibiyle karşılaştık. Bir astsubay çavuş tarafından kenara çekilip yarım saatten fazla sorgulandık! Nedenini anlayabilmiş değiliz…
Hâdim; Torosların kolları üzerinde, kısmen ormanlık alanlarla çevrili, küçük bir kasaba. İklimi, sokakları, insan davranışları bildik. Yavaş çekim bir yayla hayatı sürüyor… Şehre girerken yamaç üzerine kurulu kabristanı ve levhaları gördük. Muhammed Hâdimî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Türbesi kemerli dört ayak üzerinde taş kesme olarak örülmüş, etrafı açık. Kır çiçekleri çevreyi sarmış…
Mezar taşında şöyle yazıyor: “Bütün dînî bilgileri kendisinde toplayan ve Tarikat-i Muhammediyye kitabını şerheden, âriflerin kutbu, Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlere yardım eden Ebû Sa’îd Muhammed Hâdimî’nin rûhuna Fâtiha.”
Önceden hazırladıklarımızı, yolda okunanları ve kabir başında okunan fatihaları önce Peygamber Efendimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem), temiz âlinin ve herbiri yüksek eshâbının(rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn), tâbiîn, tebe-i tâbiînin, mezhep imâmlarımızın, Muhammed Hâdimî hazretlerinin ve bütün İslam âlim ve evliyasının (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn) rûhlarına hediye ettik. Onları vesile ederek din ve dünya selâmetimiz, aile ferdlerimiz, milletimiz, bütün müslümanlar için dua ettik. Allah-ü teâlâ’dan niyazda bulunduk.
Muhammed Hâdimî hazretleri, fıkıh ve tasavvuf âlimlerimizin büyüklerinden. Künyesi Mevlânâ Ebû Sa’îd. Önce babasından, sonra zamanın büyük âlimlerinden ilim tahsil etmişler. 1762 (h.1175) Hâdim’de vefât etmişler. Hâdimî hazretlerinin dedeleri Buhârâ’dan buralara gelmişler.
Konya Karatay Medresesinde beş yıl ilim öğrendikten sonra, hocasının tavsiyesi ile İstanbul’a giderler ve zamanın meşhûr âlimlerinden ilim öğrenip icâzet alırlar. Yirmiyedi yaşında yüksek tahsilini bitirip çokca kitapla Hâdim’e döner, babalarının boş bıraktığı Hâdim Medresesi’nde ders vermeğe başlarlar. Sultan Üçüncü Ahmed Hân, sonra da Birinci Mahmûd Hân tarafından İstanbul’a da’vet edilirler. Pâdişâh’ın da bulunduğu Ayasofya Câmii’ndeki bir toplantıda, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrini yaparlar. Herkesin takdirini kazanan Hâdimî hazretleri İstanbul’da vazife teklifini kabul etmezler, Hâdim’e dönüp medresede talebe okutmayı tercih ederler. Pekçok âlimin yetişmesine vesîle olurlar. İmâm-ı Birgivî hazretlerinin Tarîkat-ı Muhammediyye isimli eserine yaptığı şerhi “Berîka” adıyla tanınıyor.
Hayatı, hizmeti ve kerametleri kitaplarda uzunca anlatılmaktadır. Son hastalığında çocuklarını, talebelerini ve dostlarını çağırıp helallaşır, vedâlaşırlar. Sonra, “Vefât ettiğimde, daha önce vasıyet edip anlaştığım kimse gelene kadar beni soyup gaslimi yapmayın” buyururlar. O gece sabaha karşı mübârek rûhunu teslim ederler. Kuşluk vakti Trabzonlu Hacı Mehmed Efendi gelip, gasil, techiz ve tekfin işlerini yapar. Babaları Mustafa Efendi’nin yanına defnedilirler.
Tahrip edilmemiş bir tabiat, kır çiçekleri ve kuş sesleri arasında birkaç saatimizi geçirdik. Yol üzerinde ardıçlı, meşeli bir yamaçta ağaç gölgesinde kilimler serip oturduk. Vakit namazlarımızı kıldık. Jandarmalar yine ordaydı, ama durdurmadılar. Dönüşümüzü Hâdim-Çumra bağlantısı özerinden yaptık, daha kolay oldu.


[1] İslâm Ahlâkı: Muhammed Hâdimî-Alî bin Emrullah. Hakîkat Kitabevi yayınları, İstanbul, 592 s.
11-123. sayfalarda M. Hâdimî hazretlerinin Berîka adlı eserinden tercüme edilmiş 40 aded kötü ahlâk ve kurtulma yolu anlatılmaktadır.